Emaskülatör’ü Tanıyalım!

  1. Öncelikle grubun oluşma hikayesinden başlayalım. Grup nasıl oluştu, birbirinizi nasıl buldunuz? Grubun ismini kim buldu, neden bu isme karar verdiniz? Kendinizi tanıtabilir misiniz?

Fulden – Selenay ile beraber iki senedir, 2007’de İstanbul’a üniversite okumak için geldiğimde, liseden arkadaşlarımla kurmuş olduğum feminist punk grubu Secondhand Underpants’te çalıyorduk. Asıl davulcumuz Temmuz, İrlanda’da doktora yapıyor olduğu için ve ben de artık Ankara’da yaşıyor olduğumdan Selenay bize konserlerde eşlik ediyordu. Zeynep’i ise grunge grubu Skank’ten tanıyorum. 2014’te ilk Byzantion Fest’te Meth Shop Boyz’u izlediğimden beri Türkçe sözlü, punk-metal etkileşimli habis bir proje aklımdaydı. Selenay’la çalışmaya başlayınca bu istek iyice güçlendi, zira kendisi davula alacaklı gibi vuruyor 🙂 Ankaralı Regl Juice’un açtığı yolda feminist pornogrind yapasım vardı aslında ama üçümüz bir araya geldiğinde daha farklı bir sound ortaya çıktı. Bu kızların enerjisini çok seviyorum. Kayıt sonrası bassçımız Zeynep gruptan kişisel sebeplerden ötürü ayrıldı. Kendisine bugüne kadarki katkılarından dolayı çok teşekkür ediyoruz. Yola yine Skank’ten tanıdığımız Birce’yle devam edeceğiz 🙂 2001 yılında gitar çalmaya başladım ve o zamandan bu zamana çok sayıda projede yer aldım. Bunlardan biri de black metal grubu Sirannon’du. EMASKÜLATÖR benim için biraz da o günlere dönüş tadında bir grup, ama yaptığımız şey aynı zamanda yeni ve heyecan verici hissettiriyor. Bu ismi ben önermiştim. İsim ilk aklıma geldiğinde burdizo pensinin adı olduğunu bilmiyordum. Ben daha mecazi anlamıyla emasküle eden ya da iktidarsızlaştıran, erkeklik gururunu yerle bir eden olarak düşünmüştüm. Sonra aslında pensin adının da bu olduğunu öğrenince albüm kapağında bunu da kullandık. İroniyi radikal şekillerde kullanmayı seviyoruz. Hem Kezbanın İntikamı göndermesine de cuk oturdu.

Selenay – 14 senelik bir davul gelişim sürecim var. Pek çok proje ve müzisyen temasım bulunmakta, açıkçası kendimi performans davulcusu olarak tanımlamak hoşuma gidiyor, pek çok tarzı harmonize etmenin bireysel bir farkındalığı olduğunu düşünüyorum. Fulden ile kendisinin bir diğer grubundaki davulcularının yurt dışında olması sebebiyle, benim eski bir arkadaşımın benden bahsetmesi vesilesi ile tanışmış olduk. Çaldığımız esnada derin bir bağ kurduğumuzu düşünüyorum, 2 sene boyunca gitar-davul şeklinde prova aldık (o gruptaki bassçı arkadaşımız İstanbul’da yaşıyor olduğu için), artık gözüm kapalı çalar hale gelmiştim ve ekip üyelerinin bu süreçte etkisi büyüktür besteyi hissedilebilir hale getiren sizler ve bizler oluyoruz çünkü. Emaskülatör’e gelince, Fulden’de zaten var olan sözler vardı ve riff bakıyordu. İkimizin de Ankara’da olması ve üretiyor olmaya devam etmek yeni proje adımlarını attırdı. Beste çalışmaları devam ederken Fulden’in bass çalan arkadaşı Zeynep de projeye dahil edildi, süreç hızlandı ve EP aşamasına gelinmiş oldu.

Birce – 15 yaşımdan beri davul çalıyorum. Birçok grupta yer aldım, sonuncusu da Zeynep’in de dahil olduğu Skank idi. Fulden’le birkaç senedir tanışıyoruz ve Temmuz’un İrlanda’da olması sebebiyle davulcu olarak bir konserlik Secondhand Underpants’e de eşlik etmiştim. Daha sonra eğitimim için yurtdışına taşınsam da Fulden’le müzikal alışverişlerimiz sürekli devam etti. Emaskülatör için yazdığı ve kaydettiği şarkıları da benimle paylaşıyordu. Sözlerin etrafında şekillendiği temaların üzerine cayır cayır bi müzik de gelince daha albüm çıkmadan bile Emaskülatör’ün en büyük fanı oldum diyebilirim. Zaten punk/hardcore sahnesinde kadın müzisyenlerin ve kadın gruplarının yer alması çok hoşuma giden ve oldukça önemli bulduğum bir şey. Sahnedeki erkek egemenliğini kırmak gerekiyor bence, kadınların da cayır cayır çalabildiğinin bilinmesi ve kabul edilmesi gerekiyor. Fulden’le de hep konuşuyorduk birlikte çalmakla ilgili zaten. Zeynep’in gruptan ayrılmasıyla Emaskülatör’de bas çalmamı teklif ettiklerinde hiç düşünmeden kabul ettim; bas gitarda hala çok yeniyim ama bunu sorun olarak görmüyorum.

  1. Karıcore konseptini anlatabilir misiniz? Sizin için karıcore ne demek? Ben özümde metalciyim ve benim için uzun zamandır eksikliğini çektiğim bir şeydi (dinlediğim müziğin genel olarak erkek egemen olmasından kaynaklı) ve bana ruhen güç verdiğini hissettim.

F – Karıcore ifadesi  aslında bir şakadan ortaya çıktı. Spotify’da kadın müzisyenli hc/powerviolence/grindcore/screamo listesi hazırlamıştım ve adını “karıcore” koymuştum. Ona istinaden kullanmaya başladık. Janrlar arası bir tür yapıyoruz ve açıkçası tam olarak ne dememiz gerektiğini kestiremedik. Sonra “ne demek gerek” gibi bir düşünceden komple vazgeçtik ve ne istiyorsak onu dedik. Başta provokatif duruşundan ötürü kaltakcore adını vermiştik. Janrlar da bir yerde müzik yazarlarının kategorize etmek adına uydurduğu kelimeler olabiliyor. Bu yaftalara çok takılmıyoruz. Secondhand Underpants ile sahne aldığımızda da “merhaba biz orospu punk yapıyoruz” diyordum. Mizahi grupların kullandığı kaba, argo ve seksist bir dil mevcut, yani böyle bir gelenek var; biz ise argo ile seksizmin ayrışabileceğini, hatta argo ile seksizmin ters yüz edilebileceğini düşünüyoruz. Şahsen toplumsal gerçekçiliğin ağlama partilerinden usanmış haldeyim. Neyin ne olduğunu zaten biliyoruz, görüyoruz, hangimiz daha politik doğrucuyuz diye yarışmamız gerekmiyor ve birbirimizle girdiğimiz bu anlamsız sidik yarışı bize günün sonunda bir şey de kazandırmıyor. Benim için önemli olan bu toplumsal gerçeklere çomak sokacak söylemler üretmek. Ruhen güç verdiğini söylemen benim için çok değerli. Bunun böyle olmasına çok sevindim. Benim de bilhassa kadınlardan dinlediklerim ve onlardan aldığım ilhamla yazdığım şarkılar bana güç veriyor ve nihai amacım bunu paylaşmak; birlikte güçlenmeyi olanaklı kılmak. Gruplarda çalmaya 14 yaşımda metal müzikle başladığımda, o yıllarda metal yapan kadınlara karşı büyük bir öfke, nefret ve aşağılama mevcuttu. Ya da tam tersi olarak kadın müzisyenler fetişize ediliyordu, ki bu da aynı mizojinist ekonominin öteki yüzü. Sonrasında riot grrrl’e kaymam aslında punk müziğin bana bu kalıplar dışında bir özgürlük alanı tanımasıyla oldu. Orada daha kendim olabiliyordum. İlla bir şey gibi olmam gerekmiyordu. Dişilliğin hor görüldüğü bir kültürde yaşıyoruz; ben de birçoğumuz gibi ciddiye alınmak adına feminen ve kırılgan algılanabilecek her şeyden vazgeçmeye çalıştım uzun süre. O küstah, eril ve hor gören bakış açısıyla baktım kendime ve başkalarına. Oysa kadınlar nasıl isterse öyle olabilirler ve ciddiye alınmak için daha az kendin olmaya gerek yok. Hatta ciddiye alınmak dediğimiz şey bile bazen gereksiz, kendi yaptığına inandıktan sonra. Benim için kaltaklığın müzikal olumlanması da böyle bir anlam taşıyor. Bunu normatif bir fikir olarak sunmuyorum elbette, kimse bununla özdeşleşmek durumunda değil. Ama burada benim için abject olanın olumlanması söz konusu. Bu da bir özgürlük meselesi. Kimseye bir şey kanıtlamak durumunda hissetmiyorum. Tüm toplumsal cinsiyet kimlikleri performatiftir ve hiçbiri değişmeyen bir öze sahip değildir. Bu da benim müzikal keşfimin ve dolayısıyla oyunumun bir parçası. Hc/punk’ta özellikle bir testosteron patlaması görüyoruz. Benim bununla hiçbir derdim yok, aksine seviyorum. Ama o da bir toplumsal cinsiyet performansıdır; bunun dillendirilmesi ya da imlenmesi gerekir. Aksi takdirde bunu standart olarak alıp, buradaki toplumsal cinsiyet performansını görünmez kılarsak, kadınların ya da ikili cinsiyet sisteminin ötesinde yer alan bireylerin katkılarını bir deviasyon olarak düşünürsek, burada evrenselleştirdiğimiz aslında erkekliktir. Oysa ideal olarak bu işin standardı erkeklik değil; hele toksik erkeklik normları hiç değil. Burada bir altkültür formasyonundan söz ediyorsak, üst kültürde erkekler normlarının tahakkümü ve evrenselliği mevcut olduğu ölçüde bunlarla bir mücadele alanı açmak durumundayız. Kadınların, erkeklik normlarına meydan okuyan erkeklerin, kuir ve trans bireylerin katılımı bu işin “standardını” değiştirecektir. Biz her zaman çoğulculuktan ve kaleydoskopik bir duyarlılıktan yanayız. Ama bu basit bir çeşitlendirme pratiği değil, aslen bir tahakkümün yerle bir edilişidir. Cishet erkekler kulübünün dağılmasıdır.

S– Fulden Fulden ve Fulden demek istiyorum öncelikle 😀 “Karıcore” başta düşündüğümüz ismin ufak bir evrimiyle meydana çıkmış olsa da buradaki asıl amacına ulaştığını düşünüyorum. Müziği yaptığınız ve sergilediğiniz alanlar da dahil bir erkek hegemonyası dahası bütün dünya üzerine yayılmış “erkek” olma hali zaten can sıkıcı bir noktadadır. Öze inildiğinde dişi varlık el üstünde tutulmuş ve bereketi simgelemiştir, zaman geçtikçe dişi olan varlıklar toprak altına da gömülmüşlerdir, zamanla cadı veya şeytanla da özdeşleştirilmiştir. Burada konuya dağıtmadan varmak istediğim nokta şu ki bu albüm çoğu kadının dışavurumu ve teknik anlamda “erkek işi” olmaktan çıkartılmasıdır çünkü bu “kız işi” yani hepimize eşit şekilde yer olmalı demektir. Bu işi kadınlar kadınlar için yaptı ve bu yüzden albümü her dinlediğimde yalnız olmadığımı hissedebiliyorum, hissiyatlarımızı aktarabilmiş olmak benim için madalya değerindedir. Her bireyin de kendisini sanatın herhangi bir şeklinde ifade edebileceğini düşünüyorum ve çelik ayna diyorum :d

B– Fulden’in söylediği her kelimeye katılıyorum. “-core” şeklinde mevcut olan tüm janrlarda aşırı fazla erkek dominasyonu var bence, bu da ister istemez bu janrlarda mesela vokaldeki agresiflik veya enstrümanların cayır cayır gelmesi, hatta mesela en basitinden davullarındaki komplikelik gibi unsurların erkeklerle özdeşleşmesine yol açıyor. Hatta bu iki şey zaten birbirini sürekli besliyor ve yeniden üretiyor. Bunun kırılması lazımdı. Benim için “karıcore” tüm bu sözünü ettiğim agresyon, sertlik, gürültü gibi -core janrlarıyla özdeşleşen özelliklerin feminist temalar, sorunlar iletmek için kullanılması anlamına geliyor ve bu açıdan baktığımızda gerçekleştirmeye çalıştığı çok önemli amaçlar var.

  1. Albümün kaydı, yazım aşaması, her şey toplam ne kadar sürdü?

F – İlk provamızı 1 Mayıs 2019’da aldık. Yaz sonrası ise ODTÜ baraka stüdyosunda aşağı yukarı her hafta çalıştık. Bestelerin tamamı geçen sene Aralık ayında oturdu. 8 Mart’ta ise Deadhouse’da gitar-bass-davul hücum kayıt ve üzerine de vokal kaydı aldık. (Bu tarihleri özellikle ayarlamadık bu arada, tamamen senkronisite dediğimiz evrensel bir uyum çerçevesinde “denk” geldi). Sonraki günlerde ise geri vokalleri ve ikinci gitar kaydını aldık. Bass biraz daha önde ve baskın olsun istediğimiz için bass kaydını da tekrardan ayrıca aldık. Böylece kayıt toplamda 3 gün sürmüş oldu. Araya karantina girince albümün çıkışı biraz uzadı. Ozan Yıldırım miksaj-mastering sürecinde hayal ettiğimizin de ötesinde, muazzam bir iş çıkardı. Onunla çalıştığımız için bence çok şanslıyız. Albüm öncesinde Mevzu Records’dan Mutlu Oral’ın önerisi ile tanıtım için Acı Çek Şaban’a onun yaptığı kliple çıkış yaptık. Albümün 21 Mayıs’ta çıktığını göz önüne alırsak her şeyiyle yaklaşık bir sene sürdüğünü söyleyebiliriz.

S – Davul kayıtları 2 buçuk 3 saat arası bir dilimde hücum olarak tek seferde kaydedildi. 6 aylık bir süreç küçük bir konteynırın içerisinde süreyi aşarsanız orada kilitli kalacağınız bir odadaydı, sesler asla tam duyulmadı ama evet ışıkları kapatarak çaldığımızı da düşünürsek oranın bizim için etkisi büyüktü. EP için düşündüğümüz tarihin 8 Mayıs olması tesadüftü, kayıtları Deadhouse da almak ise mükemmel bir seçim oldu.

  1. Şarkıların hikayelerini tek tek anlatabilir misiniz?

Oğlanlıktan Aids Kaptım:

S – Sözleri diğer tüm sözler gibi (coverlar dışındaki) Fulden’e ait. Bu şarkıdaki hissiyat şey gibi, pısırık, ne istediğini bilmeyen, annesine ağlayan diye uzayıp giden oğlanlara olabilecek an ağır hastalıklardan biri olan aids kelimesini yapıştırmak. Metaforik ve lirikal anlamda dinlemekten en çok keyif aldığım ikinci şarkıdır çünkü sözleri anlayamayan (Türkçe bilmeyen) birisine göre bile teknik açıdan muazzam.

F – Bu ifadeyi eski ev arkadaşım İpek kullanırdı. Politik doğruculuktan bir hayli uzak ‘erörcü’ bir ifade ve tamamen parodik şekilde kullanıyoruz. Oysa bildiğiniz gibi aids kapamazsınız, hiv kaptığınızda tedavi olmazsanız bu sendroma evrilebilir. Ama hiv etrafındaki stigma ve cehalet bazı hastanelerin bile böyle yanlış bir kullanımda bulunmasına sebebiyet verebiliyor. Ama bu yanlış kullanımı özellikle bilinçlendirmek amacıyla falan da yapmadık aslında. Tamamen yakın ilişkilerde insanı sinir eden tiplemelerin bir karikatürizasyonu niteliğinde bir şarkı. İçimdeki öfke, hayal kırıklığı ve sıkıntıyı atmak için sık sık mizaha başvuruyorum, bu şarkı da bunun bir yansıması. Evet bunların hepsi yaşandı (yaşanıyor) ve sonra o oğlanlar bir şarkı oldular.

B – En sevdiğim Emaskülatör şarkısı. Özellikle “Ben rehabilitasyon merkezi miyim?” satırında kendimi buluyorum.

Hayır:

S – Burayı Fulden’e bırakıyorum 🙂 Şu global kaos zamanında tüm kadınlar toplansak yok ederiz diyorum, hepimizi öpüyorum!!

F – 2017 referandumu öncesinden beri bir #hayır şarkısı yapmak istiyordum, ama Türkçe söz yazmaya alışık olmadığımdan işin içinden çıkamıyordum. O zamanki ev arkadaşım Tuba’nın hayır şarkıları albümü yapma projesi vardı, fikir ondan gelmişti. Cinsel şiddet ve rıza meselesiyle bağlantıyı öneren kişi Secondhand Underpants’in davulcusu Temmuz oldu. Hayır’ımızın bir anlamı kalmadığında evet’imiz de anlamlı olmuyor. İlk gençlik anılarıma baktığımda hep net bir sınır koymak konusunda sıkıntı yaşadığımı, bu kafa karışıklığımın da beni evet’e ikna etmek için kullanıldığını farkettim. Oysa cinselliğin nesnesi değil öznesi olma deneyiminde önce kendi arzunu tanımak ve sonra da çekinmeden, sıkılmadan hayır diyebilmek geliyor (ki evet de diyebilesin). Seneler önce özsavunma dersinde kendi sesimizi ‘hayır’ derken duyabilmek için HAYIR diye bağırırdık. Bu benim için kendi sınırlarımı keşfetme cesareti anlamına da geliyordu. Bu bir cesaret şarkısı. Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz.

Vermicem:

F – Bu şarkının sözleri viral olan bir videodan alıntı. Sanırım bu video, videoda bu sözleri mırıldanan kadının rızası olmadan eski erkek arkadaşı tarafından sızdırılmış. İnternette birçok yerde bu videoya dair tecavüz kültürüne ayna tutan korkunç şeyler yazıyor. Nefret söylemleriyle mücadelede karşıt söylemler üretmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Ayıplamaya, utandırmaya uğraşanlara karşı gösterdiğimiz cesaret ve dimdik duruşumuz ise suratlarına tokat gibi çarpsın. Saygınlık siyasetininse canı cehenneme.

S – Benim başta Fulden’e ait bir beste sandığım, fakat zamanında kötü bir oğlana denk gelen kızın (vermicem…) dediği bir videoyu ayrılmaları sonucu youtube’a yüklemiş bu oğlan. Amaç buradaki videoyu coverlarken kıza respect de gönderiyoruz.

Şişman Olmayı Seviyorum:

F – Şişmanlıktan nefret eden bir ebeveyn ile büyüdüm ve bana hep yargılayıcı gözlerle baktı. Şişmanlıktan nefret eden bir kültürde yaşıyoruz. Bu şarkı benim için kimsenin ıvır zıvır diyet kültürüne ve beden ayıplamasına tahammül etmeyeceğimizi ifade eden bir kendini sevme marşı niteliğinde.

S – Geçen gün ayağımın altına ismini yazdırdığım şarkıdır. Her sabah 4 defa dinlemek beni zinde tutuyor. Punk çıkışlı bir davulcu olduğumdan blast ritimlerle bu tarz davullar yazmak baya hoşuma gitti.Özüyse herkes nasıl mutluysa öyle olmalı elbette!!

B– Ben çok sık kilo alıp veriyorum. Kilo aldığım zamanlarda yakın çevremden dahi hem örtük hem de oldukça aleni eleştiriler aldım. Bu da kendimden tiksinme, bedenime yabancılaşma, utanç vb. bir sürü olumsuz his getirdi beraberinde. Oysa temelde toplumsal olarak inşa edilen belirli “ideal”lere ulaşmayı çok büyük amaç edinip, ulaşamadığımızda bir başarısızlık hissetmemize, kendimizi bu kadar yıpratmamıza hiç gerek yok. Bu şarkı beni oldukça güçlü hissettiriyor o yüzden. Kiloluyum ve umrumda değil. Bi de lahmacun çok seviyorum ve yemeyi çok özledim.

Acı çek Şaban:

F – Bu şarkı bir hex. Hak eden ediyor. So mote it be.

S –  Bu albümün ilk bestesi, aylarca üstünde çalışılıp gerçekten vokal ve enstrümanlar tek bir melodi yaratmıştı, bazen kötü ekipmanlarla çalışırdık ama bir noktadan sonra fark etmiyordu gerçekten. Aslında albümün en karanlık parçası bu oluyor ve kalıba da konulmuyor ve bu güzel çünkü yeni bir şey yarattık.

Orospu Erhan:

S – Kendisiyle bir sene önce tanışma şansını bulduğum değerli insan, zamanında yaptığı bir şarkıyı coverlamamıza çok sevinmişti. Aynı hafta yeni albümlerimizi çıkarttık (tesadüf charm’ı) 😀

DETHKRÜSH respect!!

F – Erhan benim yaklaşık 15 senelik arkadaşım. Niyeyse birçok insan yerleşik kalıplar üzerinden düşünerek arkadaşlığımıza mana veremiyor ama bence benzer bir mizah anlayışımız var; bunun da ötesinde birbirimizi seviyoruz ve sayıyoruz. Dethkrüsh’ün Orospu Yelda’sının sözlerini Erhan’a uyarladık ve bunu sevdiğimiz için yaptık. Orospuluk kötü bir şey değil ki, niye herkes buna şaşırdı gerçekten anlayamadım 😀

  1. Karantina döneminde yeni şeyler üretiyor musunuz?

F – Ben biraz odaklanma problemi yaşıyorum, açıkçası yazmak ve çalışmak harici çok da verimli olabildiğimi söyleyemeyeceğim. Sanırım biraz da motivasyon problemi mevcut çünkü yakın zamanda bir araya gelemeyeceğiz gibi duruyor. Üç aydır kendi evimde ya da şehrimde değilim ve elimin altında yalnızca bir klasik gitar var. Kafamda yeni riffler ve fikirler dönüyor ama henüz bunları birleştirme şansı elde edemedim. Karantina birçoğumuz için “boş” bir zaman değil, çünkü anksiyeteyle dolu. Bu da en azından benim için sanatsal üretimi zorlaştırıyor.

B – Ben tez yazmakla uğraşıyorum bir süredir ama Fulden’le arada “Şöyle de şarkı yapalım” diye fikir alışverişi yaptığımız oluyor.

S – Birbirimize şarkılar yolladığımız veya yeni projeler hakkında soda içip sohbet ettiğimiz zamanlar oluyor tabii ki. Üretimin dışavurum hali sarılmadan zor gibi fakat mental olarak bir aradayız, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bu gerçeklikte O’nu bulduğum için mutluyum.

  1. Gelecekte Emaskülatör’ü ne bekliyor? Konser, albüm, tekli vs herhangi bir plan var mı?

F – Planlı konserlerimizin hepsi pandemi nedeniyle iptal oldu. Sanırım mümkün olan vakitten itibaren konserlere odaklanırız. Bülent Ersoy coverlamak istiyoruz, o benim çok içimde kaldı. Tam çalmaya başlamıştık, dünyanın sonu geldi. Birlikte çalmayı çok özledim. Birlikte olduğumuz sürece yeter ki çalalım; konser, kayıt, hepsi olur. Çok da planlı ilerlediğimizi söyleyemem, epey spontane gelişiyor. Ben böylesini seviyorum biraz da. Üzerinde çalıştığımız yarım kalan şarkılar var, bunlara kaldığımız yerden devam etmek için sabırsızlanıyorum. Birce’yle yeniden birlikte çalma fikri de beni inanılmaz heyecanlandırıyor.

S – Evet iptal olan konserler bizi üzdü, öte yandan sanal yolla yayılan albümümüz sonrasında da bizimle iletişime geçen insanlar da oldu.Konserler benim için tapınak tadında geçiyor, özledim, özledik. Adrenalin ve anksiyete hat safhada her an her şeyi bekleyin bizden 😀

  1. Ankara’nın özellikle daha sert olduğuna tanıklık ediyorum, özellikle Deadhouse Studio tayfasının, siz dahil, sizce bu şans işi mi yoksa şehirden kaynaklı bir durum mu? İstanbul ile Ankara’nın müzik sahnesi nasıl değişiyor?

F – Ortada ne denli bir “tayfa” var, bundan çok emin değilim. Birbirleriyle kesişen ve ayrılan, müzik üzerine kurulu arkadaşlık ağları var sanırım. Bu iki şehir için de geçerli aşağı yukarı. Deadhouse’da genel olarak metal grupları kayıt alıyor ama istisnalar da var tabii. Ankara’dan tarihsel olarak daha (deyim yerindeyse) bozkır sertliğinde gruplar çıkmış ama yine istisnalar var, mesela My Pen Is Big, Bükük Taso gibi daha pop punk ağırlıklı gruplar. Ben iki şehirde de yaşadığım süreçte kendimi biraz bağımsız konumlandırmış olduğum için bu soruya nasıl anlamlı cevap vereceğimi tam bilemedim. Bir yandan da Virginia Woolf’un dediği gibi, “Bir kadın olarak benim ülkem yok, bütün dünya benim ülkem.” Ankaralılar genelde İstanbul’da çok daha canlı bir sahne olduğundan yakınır ama bu ne kadar doğru emin değilim. Ankara konserleri bir hayli vahşi geçiyor, herkes her konsere geliyor ve çok sert pogolar dönüyor. İstanbul’da bu her zaman böyle olmayabiliyor. Seçenek çok, bazı konserler bomboş, bazı konserler ise tıka basa dolu oluyor. İstanbul’da insanların daha ziyade kendi arkadaşlarının konserine gittiğini gözlemledim ama Ankara’da herkes her konsere gider neredeyse. Metal ve punk arasındaki ilişki de Ankara’da daha akışkan gibi geliyor. Belki çok daha ufak ve birbirine kenetlenmek durumunda kalan bir sahne olduğu için bu böyle olabilir. Bu gözlemlerimde yanılıyor da olabilirim elbette ama iki şehirde de yaşayıp müzik yapmış biri olarak benim deneyimim bu şekilde oldu.

S-Ankara, dinleyici ve sahnede izleyici olarak baktığımda gerçekten ruhu olan bir şehir sahne ve dinleyici ilişkisi inanılmaz bence…Sahne hayatımın yüzde yetmişlik dilimini burada geçirmiş olarak tek bir sorun yaşamadım. Bu şunun gibi eskiden para almaz şarap şişesine çalardık ve iki taraf da gerçekten memnun olurdu (birkaç burun kırığı dışında onların da yüzü gülerdi gerçi). Yaşadığım teknik ve insan sorunları genelde İstanbul’da meydana geldi. Fulden’in de söylediği klan olayları bazen insanların sizi dinlemeden yargılamasına sebebiyet verebiliyor. Tüm bu şeyler içinden geçmedikçe anlaşılamaz,maalesef olay sadece sanat değil…Bazı insanlar yapamadıkları şeylerin acılarını sizden çıkartabiliyorlar. Güvende hissettiğim yer Ankara olsa da İstanbul’daki bazı insanların egolarından arınmış olabildiklerini de gördük. Benim düşüncem underground olan bu şeyleri hep birlikte sahiplenmek ve yüceltmek en önemlisi ayakta tutmak, hepimizin ortak ideolojisi olmalıdır.

  1. Albümü Mevzu Records ile yayımlama kararını nasıl aldınız?

F – Secondhand Underpants ile Mevzu’nun birkaç etkinliğinde ve Zamansız Zerk isimli toplama albümünde yer aldık. Uzun zamandır yeni kaydımızı basmak istediklerini söylüyorlardı. En son Ankara’da Mevzu’nun düzenlediği bir konserde EMASKÜLATÖR ile ilk kez sahne aldık ve ardından Mutlu Oral kaydımızı mutlaka Mevzu’dan basmak istediğini tekrarladı. Mevzu’nun çıkardığı işlere ve punk sahnesindeki duruşuna bayılıyorum. Özellikle çıkardığı albümlerin kalitesi, konserlerde tacize karşı net duruşu ve emeğe olan saygısı ile bütün Türkiye’de en hayranlık duyduğum oluşumlardan. Bir yerde de aslında Türkiye punk sahnesinin kalıplaşmış, köhne kalmış hallerinin ötesinde genç, dinamik, capcanlı insanlara ve işlere destek olmak adına bir araya geldiler ve eski ile yeni arasında bir köprü oldular diye düşünüyorum. Az önce bahsettiğim bu kesişip ayrılan arkadaşlık ağlarının da ötesinde çatı bir oluşum kurma yolunda sapasağlam ilerliyorlar. DIY ilkesiyle hazırladıkları CD’lerin hepsi deyim yerindeyse el emeği göz nuru 🙂 Bunu çok değerli buluyorum. Ben böyle bir oluşum olmasından en başından beri çok mutluyum ve umutluyum. Bu ailenin bir parçası olmak da beni bir hayli heyecanlandırıyor. Birkaç sene önce CIAYM Records ile kadın müzisyenler için benzer bir çatı oluşum yolunda gitmeye çalışmıştık, ancak tökezledik. Belki ileride daha iyi yürütürüz ama herkesin bilmesini isterim ki bu işler hiç kolay değil. İnanılmaz bir emek ve çaba gerektiriyor. Mevzu bunun altından bileğinin hakkıyla kalkıyor. Birçok yabancı yayın da Mevzu’yu takip ediyor Türkiye sahnesi hakkında bir fikir edinebilmek için. Böyle bir çatı oluşum olmanın uluslarasılaşmada da bu tarz bir katkısı var.

S-”Emaskülatör” konserimizde bizimle çalışmak, albüm çıkartmak istediklerini Fulden’den duyduğum zaman baya mutlu olmuştum. Ekip olarak sağlam ve kaliteli işler çıkartmaları, bunların arşiv edilmesi ve dinleyiciyle kurdukları köprü baya hoşuma gitti. Pek çok arkadaşımızın bu ailede olması ve de o CDleri tek tek elleriyle hazırladıklarını duymak!! Sanki biz bir kek yaptık ve onlar fırınladılar ve baya lezzetli oldu 🙂

  1. Güçlü ve cesur kadınlar olarak muhtemelen tepki çekmişsinizdir, bu tepkiler nasıl oldu?

F – Bize gelen tepkiler genel olarak çok olumlu oldu. Bir arkadaşımız “Siz albüm değil devrim yapmışsınız” gibi cesur bir ifade bile kullandı. Bunları duyunca mutlu oluyoruz elbette ve daha iyisini yapmak için de motive oluyoruz. Olumsuz olan tepkilerin de aslında olumlu şeyler ifade ettiğini bunca sene müzik yapmanın ardından artık görebiliyorum. Eskiden böyle şeyler beni üzerdi. Artık insanların bok atmasının benimle değil kendileriyle ilgili olduğunu anlayabiliyorum. 17 yaşımdayken Myspace’te bir sayfa açılmıştı, Türkiye’de metal yapan kadınların ne denli “salak ve erkek peşinde” olduğuna dair kadın düşmanı bir sayfa. Benim de bir röportajımı “bakın daha ne dediği anlaşılmıyor” diye bu blogda paylaşmışlardı. Buna çok içerlemiştim. Oysa biz belli bir ayrıcalığı görünür kılıyoruz ve bir yerde onu ister istemez tehdit ediyoruz. Bunu yalnızca müzikte de yaşamıyoruz, iş yerlerimizde de kırılgan erkek egoların başarılı kadınlar karşısında nasıl savunmasız, nasıl darmadağın olduğunu görüyoruz. Ayrımcılık denizinde yüzüp durmak zorunda bırakılan kadınlar, az sayıda mevcut pozisyonlar için bir de birbirleriyle rekabet haline giriyor. Punk sahnesinde bu böyle değil ya da olmamalı gibi davranıyoruz ama bu tepkiler burada da mevcut ne yazık ki. Ben birbirimizin ayağını kaydırmak, çekememezlik duygusuna kapılmak, sessizce gıcık kapmak ya da bilenmek yerine gerçek bir dayanışma içerisinde olabilmemizi isterdim. Punk benim için açıkçası böyle bir birlikteliği temsil ediyor: reaktif bir “onlara karşı biz” anlayışı değil, aktif olarak birlikte eyleme kudretini. Dünyanın paylaşımı emeğin paylaşımıdır aslında. Beraber yapacağımız çok iş var. Ama bu içselleştirilmiş kadın düşmanlığı (ki yeri geldiğinde bunu kadınlar da yapıyor) birçoğumuzda yer etmiş, hatta ikinci doğası olmuş durumunda. Bundan kurtulmak ciddi bir içgörü ve kendin üzerine çalışma gerektiriyor. Oysa bir şeyi gerekçelendirmek ya da suçu başkasına atmak bir hayli kolay ve birçok insan bunu tercih edebiliyor. Ama biz adımızı özellikle EMASKÜLATÖR koyduk, çünkü iktidarsızlaştırma peşindeyiz. Bu da birçok insan için psikolojik bir tehdit çünkü bir ayrıcalıklar dünyası olarak erkeklikten vazgeçmek istemiyorlar. Kadınlar ise erkeklikle yakın temas halinde oldukları ölçüde (ikincil olarak olsa da) var olabileceklerini düşünüyorlar. Oysa Solanas-vari “erkekleri öldürcez” gibi parodik söylemler aslında bireysel bazda cinayetten ziyade bir tahakküm biçimini alt üst etmeye işaret ediyor. Bunu idrak edemeyenlerin de kalbine korku salınmış oluyor—evet, korkmalılar. Çünkü erkekliğin fişi çekildi. Gelecek kaltak ve kuir.

B – Ben henüz gruba dahil olmadan da İsveç’te herkese dinlettim albümü, sözlerini tercüme ettim yabancı arkadaşlarım için. Herkes aşırı olumlu tepkiler verdi. Ama tabii, Türkiye’de “devrim” niteliğinde tanımlanan girişimlere yurtdışında yaşayan insanlar daha aşina. Emaskülatör’ün işlediği temalara dokunan ve cayır cayır çalan kadın müzisyenler ve grupların sayısı fazla. Ben sahnede çok uzun yıllardır seyirci olarak da bulunduğum için mesela baya bi süre her gün Fulden’e “Abi naptınız siz? Muhteşem olmuş bu albüm.” falan diye sayıklıyordum. Çok çok önemli bence güçlü ve cesur kadınlar olabilmek bu sahnede. Tabii bundan rahatsız olacak, egoları kırılacak çok fazla insan olacaktır ama bir yerden başlamak lazım, rahatsız olduğumuz ama dillendiremediğimiz, belki de alıştığımız belirli durumlara ses çıkarabilmek lazım. Değişim istiyorsak, kırılma istiyorsak maalesef ki buna öncü olmamız lazım yine kadınlar olarak, sorumluluk hep bize atılıyor ve atılacak. Emaskülatör’ün bu yüzden de çok önemli bir şey yaptığını düşünüyorum ve bir parçası olmaktan çok gurur duyuyorum.

S – Erkek arkadaş sayısı fazla olan bir kadın olarak yaptığım işlerden vaoov bravo gibi şeyler duymadım pek, veya onların yapıyor oldukları işlere burnumu soktuğum zamanlarda sonunda söylediğim noktaya geldiklerinde de içimden gülerdim. Bu albümü kadınların yapmış olduğunu söylediğimde sadece Fulden (vokal yapıyor olduğu için) onun dışındaki bütün enstrümanları oğlanların çaldığını sanan arkadaşlarım oldu 😀 Benim buradaki tezim; kadınlara erişim izni verilmediğinden her şeyi geriye kalan cinsiyet olan erkekler yaptığından başta kimse inanamıyor evet ama şimdi evde oğlanlarla albümü dinliyoruz birlikte söylüyoruz çünkü bu kişiselden ziyade kitlesel bir gerçeği yansıtmaktadır ve bunun bir parçası olmak davulumu yaşayarak çalıyor olmak benim için en değerli ikinci şey birincisi kedim 😀 Kızlarla ilgili de şunları eklemek isterim; çoğu zaman düşmanınız kendiniz oluyorsunuz, bizler değil. O noktada kendinizi geliştirmeye bakın, ne de olsa birlikten kuvvet doğar muck.

  1. Merch yapma düşünceniz var mı?

F – Var 😀 Bunun için konserlerin başlamasını bekliyoruz, güzel fikirlerimiz var.

S – Takipte kalınnn :d

Alara Çelik

Paylaş
Congulus – Göçebe Albüm İncelemesi

Congulus – Göçebe Albüm İncelemesi

Congulus – Göçebe Albüm İncelemesi…

Chainwind Ritual – Untitled I Albüm İncelemesi

Chainwind Ritual – Untitled I Albüm İncelemesi

Chainwind Ritual – Untitled I Albüm İncelemesi…

16 Şubat 2024 Konseri Öncesi Septicflesh Röportajı!

16 Şubat 2024 Konseri Öncesi Septicflesh Röportajı!

Black Label Events ve Vera Müzik ortaklığında 16 Şubat 2024’de If Beşiktaş’ta gerçekleşecek olan Septicflesh konseri öncesi Maglibertine adına Enes Ekinci Septicflesh ile röportaj yaptı!

Maglibertine Presents: Kaptan Kadavra, Scenes We Have Missed ve Glabrezu

Maglibertine Presents: Kaptan Kadavra, Scenes We Have Missed ve Glabrezu

2023’ün son konserini 24 Aralık 2023 Pazar akşamı Kaptan Kadavra, Scenes We Have Missed ve Glabrezu ile birlikte Blind’da gerçekleştirdik!

Maglibertine Presents: Kaptan Kadavra, Helak, Exnun ve Baba Sad

Maglibertine Presents: Kaptan Kadavra, Helak, Exnun ve Baba Sad

7 Mayıs 2023’de Dorock XL Kadıköy’de Kaptan Kadavra, Helak, Exnun ve Baba Sad ile akıllara kazınan bir gece geçirdik!

Kaptan Kadavra – Mental Yara Albüm İncelemesi

Kaptan Kadavra – Mental Yara Albüm İncelemesi

Kaptan Kadavra – Mental Yara Albüm İncelemesi…